Üyeler Görebilir
Sabahın erken saatleriydi. Gemi, bir önceki limanda boşalttığı Benzen yükünün ardından tanklarını yıkamıştı. Sırada o sevimsiz iş vardı: Tank dibinde kalan suları paspaslamak.
2. Kaptan Murat Bey, elindeki telsizle güverteye çıktı. Burnuna keskin, tatlımsı o tanıdık kimyasal koku çarptı. Benzen... "Tanklar tam havalanmamış galiba," diye geçirdi içinden. Normalde işi durdurup tekrar fanları kontrol etmesi gerekirdi. Ama sefer planı sıkışıktı, Kore'ye varmadan işlerin bitmesi lazımdı.
Ekibi topladı.
Murat Bey (C/O): "Hasan Reis, çocuklar... Tank yıkaması bitti sayılır. Paspasları, kovaları hazırlayın. Birazdan 10 numaralı İskele tankına gireceğiz."
Hasan Reis tereddütle sordu: "Efendi Kaptanım, koku var sanki? Gaz ölçümü yaptık mı, Permit (İzin) kağıtlarını imzaladık mı?"
Murat Bey, o anlık dalgınlıkla elini salladı: "Siz malzemeleri menholün ağzına yığın şimdilik. Ben cihazı alıp geleceğim, o ara ölçeriz. Hazırlık yapın sadece, girmeyin."
Bu "gri alan" emri, felaketin ilk adımıydı.
Genç gemici Selim, güvertede malzemeleri hazırlıyordu. İş bitince kamarasına inip film izlemenin hayalini kuruyordu. Yanındaki diğer gemiciye döndü ve "Abi, Kaptan gelene kadar ben inip şu suyu çekivereyim mi? Zaten dipte iki karış su var. Kaptan gelene kadar işi bitiririz, 'Aferin'i kaparız." dedi.
Diğer Gemici arkadaşı uyardı: "Saçmalama oğlum! İzin çıkmadı, ölçüm yapılmadı. Bekle işte."
Selim, cebinden toz maskesine benzer, filtreli bir yarım yüz maskesi çıkardı. Üzerinde gururla "Kimyasal Korumalı" yazıyordu ama bu maske sadece boya kokusuna yarardı, oksijensiz ortama değil.
Selim: "Korkma be abi! Bak maskem var benim. Filtreli bu, canavar gibi. Hem nefesimi tutar dalar çıkarım. O koca tüpleri (SCBA) giymeye ne gerek var şimdi iki dakika için?"
Gençliğin verdiği o "bana bir şey olmaz" özgüveniyle, arkadaşının itirazlarını duymazdan geldi. Ambar kapağı açıktı. Aşağısı karanlık ve sessizdi.
Selim maskesini yüzüne geçirdi, lastiklerini sıktı. Kendini güvende hissediyordu. Merdivene adımını attı.
İlk basamaklar... Sorun yok.
Orta seviye... Hafif bir baş dönmesi. "Maske çalışıyor, sadece yorgunum" diye düşündü.
Tankın dibine yaklaştığında, Benzen'in görünmez balyozu ensesine indi. Ciğerleri hava çektiğini sanıyordu ama çektiği şey zehirdi. Oksijen yoktu.
Selim'in gözleri karardı. "Abi..." diye seslenmek istedi ama sesi çıkmadı. Elleri merdivenden kaydı. Metrelerce yüksekten tankın çelik zeminine, bir kukla gibi düştü.
Maskesi yüzünden fırlamıştı. O "koruyucu" sandığı maske, şimdi cesedinin yanında duran işe yaramaz bir plastik parçasıydı.
Yarım saat sonra Hasan Reis güvertede volta atarken tankın ağzından aşağı baktı.
Hasan Reis: "SELİM! OĞLUM!"
Cevap yoktu. Selim dipte, garip bir açıyla yatıyordu.
Telsizden o acı anons geçti: "ADAM DÜŞTÜ! TANKTA ADAM VAR! ACİL DURUM TİMİ!"
Murat Bey (C/O) köprüüstünden fırladı. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. "Ölçüm yapmadım... İzin vermedim... Neden girdi bu çocuk?" soruları beynini kemiriyordu.
Hemen tüplü solunum setlerini (SCBA) kuşandılar. Bu sefer doğru olanı yaptılar, korumasız girmediler. Aşağı indiklerinde Selim'e hemen bir kaçış seti (EEBD) taktılar ama nafile. Selim'in boynu düşerken kırılmıştı, kalbi ise zehirli gaz yüzünden çoktan durmuştu.
Güverteye çıkardıklarında yapılan kalp masajları, suni teneffüsler... Hiçbiri Selim'i geri getiremedi. 8 aydır gemide olan o neşeli genç, basit bir paspas işi uğruna, bir imza ve bir gaz ölçümü beklenmediği için hayatından olmuştu.
(Bu vaka çalışması, Britannia P&I Club tarafından raporlanan gerçek bir olaydan esinlenilerek kurgulanmıştır. Detaylı soruşturma raporuna buradan ulaşabilirsiniz.)