Fatih Özcan
Site Kurucusu
- Katılım
- 7 Aralık 2013
- Şehir
- Yurt Dışı
- Sertifika
- Diğer Belge
- Firma
- ABL Group
- #1
Konu Sahibi
Altı işçi, altısı da hasta. Mesleklerini, hastalıklarını, neler yaşadıklarını anlattılar.
Aslı Ortakmaç
MUHAMMET KÜÇÜK
Yaşı:26
Hastalığı: Fıtık
“Bir buçuk yıl önce taşeron firma üzerinden Tuzla Belediyesi’ne taş işçisi olarak girdim. İşe başlar başlamaz, kafama bir baret, elime de çekiç ve balyoz verdiler, başladım kalıp söküp, taş taşımaya. Kaldırım parkelerinden, dere yatağı barikatlarına, altyapı borularına kadar betondan her şey bizim orada üretilir.
Muhammet Küçük’ün omurgasında üç fıtık var, biri felç riski taşıyor. [EREN AYTUĞ]
Biz de 12 saat boyunca beton malzemeleri, kalıplardan söker, taşırız. Tek kaldırmada yükümüz aşağı yukarı 35 kilogramı bulur, ortalama 1000-1200 kalıp döksek, günde taşıdığımız yük 35 tonu geçer. Taşeron olduğumuz için de bütün yük bizim üstümüzdedir. Zaten bu yüzden bir buçuk yılda pestilim çıktı. İşe başlamadan rapor istemişlerdi, hiçbir rahatsızlığım çıkmamıştı.
Şimdi İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi raporuna göre, sadece omurgamda üç fıtık var, biri çok büyükmüş, felç riski taşıyor dediler. Bir de boynumda çıktı. Sağ bacağımda da kemik büyümesi başladı. Hepsi de ağır yük taşımaya bağlı rahatsızlıklar. Şimdi hastane meslek hastalığı raporu verdi ama asıl sonuç Ankara’daki kuruldan gelecek. Bu arada firma beni işten çıkarmanın yollarını arıyor, ‘Sen artık işimize yaramazsın.’ diyorlar. Hastane de bölüm değişikliği gerekiyor diye yazı gönderdi firmaya. Ama başka çalışacak bölüm yok ki. Ya taş taşırsın ya taş kırarsın.
Ben de o işte çalışmam artık zaten. Daha 26 yaşındayım. Bu halde başka hangi işte çalışabilirim, onu da bilmiyorum ya! Akciğerlerimde de sorun varmış, şimdi hastanede araştırıyorlar. Bu da işe bağlı olabilirmiş.
İşyerinde beton, kalıplara dökülüp, aşağı yukarı 120 derece buharla dört saat pişer. Açıldığı zaman nar gibi olur, biz o sırada kalıpları sökmeye başlarız. Buharla birlikte beton da soluyoruz elbet. Bir de bizim oralarda beton santralleri çok, hiç yeşil ağacımız yoktur bizim, hepsi gridir. Yağmur yağdı mı balçık akar bizim oralarda. Onların da tozu yapışıyor herhalde ciğerlere.”
MUSTAFA YENİÇERİ
Yaşı:58
Hastalığı: Kan kanseri
“Mesleğim ayakkabıcılık, 25 yıl bilfiil bu işi yaptım 2000’de emekli oldum. Meslek hayatımın son 13 yılı boyunca bir fabrikanın yapıştırma bölümünde çalıştım. Mesleğim dolayısıyla yıllarca kanserojen bir kimyasal olan benzen soludum, öyle ki kimyasal artık bedenime işlemişti. Tabanları yapıştırmak için sıvı benzen kullanıyorduk. O zamanlar korunma için herhangi bir tedbir alınmıyordu, havalandırma desen nerede! Sıcakta benzen buharlaştığı için sabahtan akşama kimyasalı soluyorduk. Sonunda bende benzen alerjisi çıktı.
SGK, Mustafa Yeniçeri’nin mesleği nedeniyle kanser olduğunu kabul edip, yüzde yüz maluliyet verdi. Ancak karar Adli Tıp Kurumu tersine karar verdi. Mahkeme sürüyor. [EREN AYTUĞ]
1992’de benzen zehirlenmesi nedeniyle İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi gördüm. Kanamalı kaşıntılar, çalıştığım sürece devam etti. Ne zaman emekli oldum, o zaman alerjim de kesildi. Ama o yıllarda benzen nedeniyle kanser olacağımı hiç düşünmemiştim. Ta ki 2007’de kan değerlerim çok düşük çıkıncaya kadar. Kemik ağrıları ve halsizlik de başlamıştı aynı günlerde. Başta demir eksikliği tanısı kondu, ilaç kullandım ama halsizliğim, sırt ağrılarım geçmeyince akrabalarımın ısrarıyla başka bir kan hastalıkları uzmanına başvurdum. Biyopsi sonucu kanser çıktı.
Doktor mesleğimi sordu hastalığın benzenden olabileceğini söyledi. Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne gittim, bir dolu tetkik yapıldı.
Bu arada biz de hastalıkla benzen ilişkisini araştırdık. Prof. Dr. Muzaffer Aksoy, 1974’te benzene maruz kalmak sebebiyle kundura üreticilerinde kan kanserlerine yakalanma riskinin arttığını kanıtlamış zaten. Hatta bu sebeple, ABD’de yapıştırıcılardaki benzen oranı düşürülmüş ama ülkemizde hiçbir değişiklik yapılmamış.
Hastanedeki uzmanlar da hastalığımın benzenden kaynaklandığını gösteren rapor hazırladı. 2009’da bu rapor, maluliyet tespitinin onaylanması için Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) Ankara’daki sağlık kuruluna gönderildi. Ama kurul, kan kanseri (multiple miyelomun) mesleki hastalıklar kategorisine girmiyor diye hastanenin verdiği raporu reddetti.
SGK’ya bağlı Yüksek Sağlık Kurulu’na başvurduk ve tetkiklerim yeniden incelendi, 2011’de Yüksek Sağlık Kurulu da mesleğim nedeniyle kanser olduğumu kabul edip, yüzde yüz maluliyet verdi. Biz de maluliyet maaşına hak kazanmak için işlemlere başladık. Ne var ki bu kez de kararı Adli Tıp Kurumu bozdu. Şimdi mahkeme süreci devam ediyor.
İki kez kemik iliği nakli yaptırdım, defalarca kemoterapi gördüm. Bir keresinde durup dururken köprücük kemiğim kırıldı. Tam iyileşmiştim, bu kez de kolum omzumdan dirseğime kadar kırıldı. Doktorlar bu kırıklara hastalığın yol açtığını söylüyor.
Ağrılarım sebebiyle hiçbir işte çalışamıyorum, tedavi masraflarımı karşılayabilmek için banka kredilerine saldırdım, borçlarım bitecek gibi değil. Emekli maaşımdan biraz daha fazla olacak diye maluliyet maaşı bağlansın istemiştim. Bir de hastalık sebebiyle kanser olduğum onaylanırsa, işverene tazminat davası açabileceğim. O zaman belki borçlarımın bir kısmını ödeyebilirim.
Ama en önemlisi, benim davam örnek olsun, hiç olmadı bundan sonra bu sektörde çalışanların sağlığı için gerekli önlemler alınsın istiyorum. İşverenler doğru düzgün tedbir alır, devlet işyerlerini doğru düzgün denetler belki.”
MEVLÜT TEKE
Yaşı:45
Hastalığı: Akciğer zarı kanseri
Mevlüt Teke “Hiçbir önlem almadan girerdim.” dediği gemilerde asbeste maruz kaldı. Şimdi akciğer zarı kanseri ile mücadele ediyor. [EREN AYTUĞ]
“Yaklaşık bir yıl önce nefes darlığı başladı aniden. Doktora gittim, astım tanısı kondu, tedavi gördüm. Şikâyetlerim geçmeyince başka doktorlara da başvurdum. Altı ay önce ciğerlerimin su topladığı anlaşıldı, 3000 cc su birikmiş. Hemen hastaneye yatırıldım ve 2000 cc suyu çektiler. Nefeste hemen bir rahatlık olunca, iyileştim sandım.
Doktorlar başta tanıyı söylemediler, kanser olacağım aklımın ucundan geçmiyordu tabii. Meğer hastalığım akciğer zarı kanseriymiş. Hem de ikinci yarının ikinci evresine ilerlemiş. Zaten dördüncü evrede pek bir tedavisi de yokmuş. Tanı konur konmaz kemoterapiye başladım, sonra ameliyat oldum; şimdi kemoterapi devam ediyor. Tahlil sonuçlarıma göre tedaviye nasıl devam edileceğine karar verilecek.
Bu arada çok kilo kaybettim, kemoterapinin yan etkileri yüzünden hiçbir şey yapamaz hale geliyorum. Daha yeni ayağa kakabildim ama gelecek hafta yine kemoterapi göreceğim. Doktorlar, hastalığımın tek sebebinin asbeste maruz kalmak olduğunu belirtiyor. 1990’lı yıllarda asbestle çalıştım. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin dekanı olan doktorum Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel’in asbeste maruz kalmak ve kanserle ilgili araştırmaları var. Yaptığım işleri öğrenince, mesleğim yüzünden asbeste maruz kaldığımı ve bunun için rapor almam gerektiğini söyledi.
Aslında elektrik ustasıyım, bizim işimizde, mesela tersanelerde olduğu gibi doğrudan asbestle çalışılmaz. Ama 1990’dan sonra İzmir’de makine kimya sektöründe çalıştım. Çelik fabrikasında elektrikçi olarak işe başladığım halde, iki üç yıl dökümcü olarak görev yapmak zorunda kaldım. Çelik hammaddeyi dökümhanede 1500-2000 derece sıcaklıkta eritirdik. Koruyucu malzeme olarak da asbestten imal edilmiş eldivenler, tozluklar kullanırdık. Tabii asbestin kanser yapıcı etkisini bilmiyorduk o zaman.
Bir de çok iyi bir yalıtım malzemesi olduğu için çıraklık dönemimde büyük motorlarla çalışırken, asbesti macun gibi kullanırdık. Sonrasında da tersanelerde gemilerin elektronik panellerini, elektrik tesisatlarını söktüm. Gemi söküm işinde de ciddi asbeste maruz kalma riski varmış ama bilmiyorduk ki. Hiçbir önlem almadan girerdim gemilere.
Oysa işimi çok severek yapıyordum, 27 sene ekmeğimi bu işten kazandım. Asbeste maruz kalmam da toplasam üç buçuk dört yıldır ama uzmanlar bir saatlik maruziyetin bile kansere neden olabileceğini söylüyor. Şimdi malulen emekli olacağım. Çalışacak halim kalmadı zaten. Bir de böyle bir hastalık başıma gelince son günlerimi çocuklarımla ailemle geçirmek istiyorum artık.
Aslında öyle dava açmayı falan hiç düşünmezdim, meslek sebebiyle de olsa, takdir-i İlahi işte. Ama hastalık yüzünden uzun süre işe gidemeyince, ikramiyelerim kesildi. Raporlarımı bildirip, SGK’dan maaş almam gerekiyor ama bu işlemler üç dört ayı buluyor. Tedaviler pahalı, ailem, yakınlarım olmasa bu sürecin altından kalkamazdık. İşte bu yüzden mesleki hastalık raporu alıp, mahkeme sürecini başlatmayı düşünüyorum.”
ZAFER AÇIKGÖZOĞLU
Yaşı:28
Hastalığı: Karaciğer yetmezliği
“Geçen sene 14 Haziran gecesi yoğun bakım servisinin camlarını silerken, alt katları temizlemek için beni çağırdılar. Yağış nedeniyle kanalizasyon taşınca, laboratuvarı su basmış… Önce odaya girdim, çek baslarla suları çektik. Amirim, lağımın içine girip, kanalı açmamı istedi. Ben de girip, tıkalı kapağı kaldırmaya çalıştım. Bir anda fışkıran basınçlı suyla yere yuvarlandım. Bütün lağım pisliği üzerimden geçti. Bir iki gün sonra o gece kanalizasyonda çalışan kim varsa hastalanmaya başladı. İshal, bulantı karın ağrısıyla acil servise başvurduk birkaç kez. İki hafta kadar sonra durumum daha da kötüleşti. Ayaklarımdan gelen bir sızıyla bulantı ve kusma başladı, bilincimi kaybetmişim.
Çok kilo kaybeden Zafer Açıkgözoğlu, ikinci karaciğer naklini bekliyor. [EREN AYTUĞ]
Gözümü açtığımda yoğun bakımdayım. Karaciğer yetmezliği sebebiyle kadavradan karaciğer nakledildi. Ama ameliyattan kısa bir süre sonra vücudum nakledilen karaciğeri reddetti. Karnımda şişkinlik başladı, şekerim fırladı bu yüzden. Şimdi ikinci nakli bekliyorum. İnşallah bu kez iyi olacak. Bu hastalık sebebiyle çok kilo kaybettim, 43 kiloyum şimdi. 28 yaşındayım, daha önce hiç hastalanmadım bile!
Yoğun bakıma alındığım gece doktor kardeşime hastalığımın kanalizasyondan kaptığım bir mikroptan kaynaklandığını söylemiş. Yapılan tahlillere göre Hepatit A üzerine bir de kanalizasyondan kapmış olabileceğim mikrop nedeniyle hastalandığımı söylüyor doktorlar. İşe başladığım günlerde tıbbi atıkları taşırken, elime iğne batmıştı, biraz kanadı. Hepatit A mikrobu da oradan bulaşabilirmiş.
Ama kanıtlamak mümkün değil, hiç önemsememiştim ki! Gelen uzmanlar, çalışmaya başlarken eğitim alıp almadığımı sordu, almadık! Bu olaydan sonra hastane personeline eğitim vermeye başladılar.
Hastalığım o lağımdan bulaştı, bunu ben biliyorum. Ama şimdi tek isteğim iyileşmek. İkinci nakil başarılı geçsin, başka bir şey istemiyorum. Yaşarsam, malulen emekli olacakmışım. Şimdi bunları düşünemiyorum bile, sonum ne olacak, yaşayacak mıyım bilmiyorum ki! Taşeron İşçileri Çalışma ve Dayanışma Derneği vasıtasıyla yürütülen dava süreci devam ediyor, hastane yetkilileri bizden daha yüksekler, daha üstünler; belki onlar kazanırlar. Ne karar çıkarsa saygı duyacağız, elden ne gelir ki!”
METİN AKSOY
Yaşı:42
Hastalığı: Silikozis
“Meslek sahibi olmak için askerlik öncesi bir diş laboratuvarında çalışmaya başladım. Askerden dönünce diş protezi üreten bir atölyede sigortalı olarak işe girdim. Sabahtan akşama kadar kumlama işi yapıyordum, yani tesviye yapılmış metal modeli kum püskürterek parlatıyorduk.
2004’e kadar bu iş yerinde çalıştım. 20’li yaşlarımdan itibaren kuru öksürük ve nefes darlığı şikâyetlerim başladı ama doktora gitmiyordum. Ben de ihmâlkârlık yaptım işte. Aslında korkuyordum, tozları yutuyordum ama neye yol açacağını bilmiyordum. O zaman bu konuda ne bir eğitim veriliyordu ne de bir önlem alınıyordu. Patronumun da bilgisi yoktu belki. Sonra başka sektörde çalışmaya başladım. Ama şikâyetler geçmeyince, hastaneye başvurmak zorunda kaldım.
Metin Aksoy, Türkiye’de en yaygın meslek hastalıklarından biri olan silikozis ile mücadele ediyor. [ÖZGÜR TEKŞEN/AL JAZEERA]
İlk gittiğim devlet hastanesinde film çekildi, tomografi istendi. Sonuçları inceleyen hekim, acilen beni göğüs hastalıkları hastanesine gönderdi. Beni bir korku saldı. Orada bir hafta hastanede yattım. En son silikozis teşhisi konunca, bu kez Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edildim. Orada da bir süre hastanede kaldım ve Kasım 2008’de tam teşhis kondu.
Hastane başhekimi, “Tozlu, kokulu ortamlarda çalışman kesinlikle yasak. Çalışırsan ölürsün!” diye uyardı beni. Akciğerlerimde üzüm tanesi gibi dokular oluşmuş ve bu tozlar üzerini kaplamış; bu yüzden nefes alamıyormuşum.
Bu hastalık meslekten kaynaklandığından malulen emekli olmam için Meslek Hastalıkları Hastanesi raporumu Ankara SGK Sağlık Kurulu’na gönderdi.
Hastanenin verdiği rapora göre hastalık sebebiyle iş görmezlik derecem yüzde 15-20’yi geçiyor. Ne var ki aradan üç yıl geçtiği halde kuruldan hiçbir cevap gelmedi. 2011 Eylül’de raporun durumunu öğrenmek için kuruma başvurduğumda mevcut akciğer grafisinin değerlendirmeye uygun olmadığını söylediler. Uygun akciğer filmini çektirmek için pek çok kliniğe ve iki büyük devlet hastanesine başvurdum.
Sonunda istedikleri filmi çektirip, gönderdim. Nihayet Nisan 2012’de SGK raporu geldi. İş görmezlik derecem yüzde 9.3 olarak tespit edilmiş. Beni muayene edip, tetkiklerimi yapan hastanedeki doktorların verdiği kararda bu oran yüzde 15-20 iken Ankara’daki kurul beni görmeden nasıl bu oranı düşürüyor anlayamıyorum.
İş görmezlik maaşı alabilmem için derecenin en az yüzde 10 olması gerekiyormuş, bu nedenle maaş da almıyorum. Diğer taraftan hastalık yüzünden mesleğimi yapamıyorum. 40 yaşından sonra yeni bir meslek de öğrenemem. İki çocuğumdan biri engelli, evde onunla ilgileniyorum. Eşim temizliğe gidiyor, öyle geçiniyoruz. Ama tabii çok zor koşullarda.
2012’de Baro’nun ücretsiz avukat desteğiyle SGK’ya dava açtık. Adli Tıp Kurumu tetkiklerin hepsini yeniden istedi. Ama sanıyorum orada da sonuç değişmeyecek, temyiz diyorlar, orada da hiçbir değişiklik olmayacak ki. Yapacak bir şey yok, kapanıp gidecek artık bu mesele. Ben de hastalandığımla kalacağım işte.”
AHMET D.
Yaşı:41
Hastalığı: Kurşun zehirlenmesi
“Kendimi bildim bileli metal sanayiinde çalışıyorum. Okumadım. Önce küçük atölyelerde akü hammaddesi ve yedek parça üretimi yapan tesislerde işçilik yaptım. Son 14 yıldır kurşun saçma üretimi yapan bir fabrikadayım. Bu işe çıraklıktan başladım, şimdi usta oldum. Hep kurşunla çalıştım. Saçma üretimi için kurşunu büyük kazanlarda eritiriz. Bu kazanların üzerinde de havaya karışan metali çekmek için kocaman fanlar olur.
Hastalığı nedeniyle Ahmet’in iş yerinde çalıştığı bölümü değiştirmişler. [EREN AYTUĞ]
Çalıştığım tesiste havalandırma sistemine gerçekten çok dikkat ediliyor. Ama eriyen kurşun, havaya karışıp bir şekilde vücuda giriyor işte. Aslında kurşundan korunmak için düzenli eğitimler alıyoruz; yüz maskesi, koruyucu giysiler kullanıyoruz ama benim bünyem kurşuna hassas. Kimisinin vücudu çabuk atar, benim vücudumda kurşun birikiyor.
Neyse ki iş yerim her üç ayda bir kan tahlili yaptırıp, vücuttaki ağır metal miktarını tespit ettiriyor. Benim sonuçlar hep yüksek çıkıyor. Başlarda kabul edilir düzeylerdeydi, zamanla tahlil sonuçları epey yükseldi.
İş yerinde yapılan son tahlilde kurşun düzeyi 44 mikrogram çıktı. 40 mikrogramın üzeri tehlikeliymiş, hemen hastaneye sevk ettiler. Hastanede bir daha test istediler; buradaki sonuç 55 mikrogram. Gerçi ben hiçbir rahatsızlık hissetmiyorum ama kurşun zehirlenmesi, ciddi hastalıklara yol açıyormuş.
Beyinde hasar yapar, kansızlık yaparmış, hatta öldürücü olabilirmiş bile. İş yerim bu konuda çok dikkatli. Şimdi hastaneden bölüm değişikliği raporu verdiler. Artık başka bir bölümde çalışacağım. Ama bazen bölüm değişikliği verilen işçileri, işten çıkarıyorlarmış. Bizde öyle sıkıntılar yaşanmaz, iş sağlığımdan kıymetli değil ya artık başka bir görevde çalışacağım.”
Muhabirin notu: Ahmet soyadını söylemek ve yüzünü göstermek istemedi. Çünkü işten atılmaktan korkuyor.
İSTATİSTİKLERDE NEDEN YOKLAR?
“İşçinin işi, her zaman sakat bırakır. Madenciler ciğerlerini tükürür. Çelik fabrikalarında çalışan delikanlıların parmakları kesiktir. Doğramacıların da parmaklarından birkaçı yoktur. Mesleğin tüm haritası bedeninizde çizilidir.” Fransız sosyolog Annie Thebaud-Mony “Çalışmak Sağlığa Zararlıdır” isimli kitabında mesleğin çalışan sağlığına etkilerini bu cümlelerle anlatıyor. Tıp literatürü de yazarı doğrulayan makalelerle dolu. Madencilerde toza bağlı akciğer hastalıkları, ayakkabı üreticilerinde lösemi, makine kimya sektöründe çalışanlarda kronik ağır metal zehirlenmeleri, acil servis doktorlarında depresyon, inşaat işçilerinde kas-kemik sistemi hastalıkları görülme riski çok yüksek. Literatür mesleklerle hastalıklar arasında bağlantı kuran araştırmalarla dolu.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verileri her bin işçi için yılda 4 ila 12 yeni meslek hastalığı vakası beklendiğini söylüyor.
Yine ILO’ya göre dünyada her yıl 160 milyon kişi çalışmadan kaynaklı hastalığa yakalanıyor.
Her yıl 1 milyon 950 bin kişi ise meslek hastalıkları nedeniyle ölüyor.
Fakat Türkiye’de bu konudaki araştırmalar son derece sınırlı. Mevcut istatistiklere göre Türkiye’de meslek hastalığı yok denecek kadar az.
Türkiye’de meslek hastalıkları ile ilgili istatistikler sadece Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kayıt altına alınıyor.
2012’de Türkiye’deki üç meslek hastanesinde toplam 2317 vaka tespit edildi. Ancak SGK kayıtlarına göre, bunların sadece 395’i meslek hastalığı olarak kabul edilerek kayıtlara geçti.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) rakamlarına göre Mart 2014 itibariyle Türkiye’de 8 milyon 788 bini kayıt dışı olmak üzere 25 milyon 583 bin işçi çalışıyor.
SGK kayıtları meslek hastalığına bağlı ölüm sayısının 2012’de sadece bir, 2011’de ise 10 olduğunu gösteriyor.
2013’teki ölüm sayısı ise henüz net değil. Çünkü kurumun gönderdiği “Kayıtlara giren ve işlemleri tamamlanan dosyalar” istatistiklerine bu veriler henüz işlenmemiş.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyesi Dr. Coşkun Canıvar “SGK istatistiklerinde yıllara göre belirtilen rakamlar, aslında o yılın vakalarını değil, o yıl maluliyete hak kazanan ve kayda geçen dosya sayısını gösteriyor. Yani ülkede yıllara göre ortaya çıkan meslek hastalıklarını takip edebileceğimiz sağlıklı bir kayıt sistemi bile bulunmuyor.” diyor.
Meslek hastalıkları alanında ilk akla gelen isimlerden, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü eski üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Akkurt, “SGK’nın İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları (İKMH) kolu, işlemi bitmiş maluliyet-tazminat-mahkeme bariyerlerini aşmış 300-500 vakayı, meslek hastalığı diye ulusal ve uluslararası alana lanse ediyor. Meslek hastalıklarını tıbbi anlamda saptayacağımız, kayıt altına alacağımız bir sistemimiz olmadığından gerçek anlamda hangi sektörlerin hangi hastalıklar için bir risk faktörü olduğunu bilmemiz mümkün değil. Dolayısıyla bu alanda çözüme yönelik ciddi bir adım atmak da imkânsız.”
Meslek Hastalıkları ve İş Kazaları Araştırma ve Önleme Vakfı (MESKA) Yönetim Kurulu üyelerinden Dr. Özkan Kaan Karadağ, sağlık politikalarının belkemiğini oluşturan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun aslında çok açık bir şekilde meslek hastalıklarının istatistiklerini tutmayı Sağlık Bakanlığı’nın görevi olarak tanımladığını hatırlatıyor: “Ama 1930’dan bu yana bakanlık bu görevini unutmuştu. Bugüne kadar bünyesinde sadece bakanlığa bağlı çalışanların sağlığıyla ilgilenen bir birim varken, bir iki ay önce bu birim, tüm çalışanların sağlığını kapsayan bir şubeye dönüştürüldü.” Şubenin adı olsa bile sorularımızı cevaplayacak yetkililere ulaşmak henüz mümkün değil. Zira şube içi görevlendirmeler hâlâ devam ediyor.
İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Salih Çalık “Çalışma Bakanlığı’na ulaşan vakalar, tazminat ya da iş görmezlik maaşına hak kazanıp, kazanmamasına göre değerlendiriliyor. Bu yüzden de bizden ve diğer meslek hastanelerin mesleki hastalık tanısı koyduğu vakaların sadece yüzde 13’ü onaylanabiliyor.” diyor.
Dr. Çalık’a göre meslek hastalıkları isimli gayya kuyusunun tek sorunu eksik tutulan istatistikler ve tazminat ödemek istemeyen kurumlar değil. “En başta hasta, meslek hastalığını saklamak istiyor.” diyor başhekim. “Adamın akciğerinde iş yerinde soluduğu toza bağlı kocaman bir leke var, ‘bu işte çalışmaya devam edersen hayatını kaybedersin!’ diye uyarıyoruz, ‘hastalığımı işverene bildirmeyin, işimden olurum’ diye yanıtlıyor bizi.” Nitekim söyleşimiz sırasında “Hastalıklarımızın işverene bildirilmemesi” talebiyle iki dilekçe iletiliyor başhekimliğe.
Dr. Çalık, çoğu çalışanın meslek hastalığından dahi haberdar olmadığını söylüyor. “Hasta, bağlı olduğu SGK şubesine sevk almak için gittiğinde, oradaki görevli bilinçli ya da bilinçsiz bize gelmesi için sevke gerek olmadığını belirtiyor. Oysa çalışan sevk almadan başvurursa, dosyası kayıtlara geçmez. Bir şekilde sevkini alıp, bize geldi diyelim. Hastanenin uzman kurulu, hastalığı değerlendirip, mesleki hastalık tanısı koyuyor. Çalışanın ‘mesleğinden ötürü hasta’ olduğunu tespit ettirmesi için raporumuz da yeterli değil. Bu raporlar, değerlendirilmek üzere SGK’ya bağlı sağlık kurullarına gönderiliyor. Kurullar, hastayı bile görmeden, dosya üzerinden değerlendirme yapıp, karar veriyorlar.
SGK ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na eleştirileri, bu konudaki sorularımızı ilettik. Ancak haberin yayınlandığı tarihe kadar sorularımız yanıt vermediler.
En yaygın meslek hastalıkları
Türkiye’de SGK’nın verdiği bilgilere göre en çok görülen meslek hastalıklarının başında, toza bağlı gelişen akciğer rahatsızlıkları var
Slikozis en yaygın olanlarından. 2000’lerin başından itibaren artan kot kumlama atölyelerinde hiçbir güvencesi olmadan çalışan işçilerinin peş peşe gelen ölüm haberleriyle gündeme taşındı bu hastalık. Silika kullanan kot taşlama atölyeleri kapatıldı. Kot taşlamada hastalığa yol açan ‘silika’nın kullanımı yasaklandı. Ama silika sadece kot taşlamada değil, başta seramik ve diş protezleri üretimi olmak üzere birçok sektörde daha kullanılıyor. Dolayısıyla binlerce çalışan hâlâ silika soluyarak hastalanıyor.
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi’nde 2008’de yapılan bir çalışmaya göre üç diş teknisyeninden biri slikozis hastası. Kamu çalışanı olan beş teknisyenin birinde slikozis görülürken, özel sektörde çalışan her iki teknisyenden biri slikozise yakalanıyor.
Çünkü kamu görevlilerinin haftalık mesai süreleri 40 saatle sınırlıyken, özel sektörde teknisyenler haftada ortalama 72 saat çalışıyor.
Dr. Çalık da bu verileri doğruluyor ve ekliyor: “2008’de çıkarılan bir düzenlemeyle üç ayda bir diş teknisyenlerinin akciğer filmleri, bağlı oldukları meslek hastalıkları hastaneleri tarafından değerlendiriliyor. Görevime başladığım yıl hastanemize toplam 1100 akciğer filmi ulaştı ve 965’inde slikozis tespit edildi.”
Çalışırken kanser oluyorlar
Başta slikozis ve diğer pnömokonyozlar (Toza bağlı gelişen akciğer rahatsızlıkları.), makine kimya sanayiindeki işçilerde rastlanan ağır metal zehirlenmeleri olmak üzere az da olsa bir grup hastalığın meslek bağlantıları biliniyor ve yeterli olmasa da denetimleri yapılıyor. “Oysa mesleğe bağlı oluşan kanserler, meslek hastalıklarına bağlı ölümlerin en önemli nedenleri arasında ve bunu önlemek için hiç bir düzenleme yok.” diyor Dr. Canıvar.
Avrupa Ticaret Birliği Enstitüsü (ETUI)’ne göre dünyada tüm kanser vakalarının yaklaşık yüzde 8’ini mesleğe bağlı kanserler oluşturuyor.
Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı’nın 2009 kanser istatistiklerine göre, Türkiye’de her yıl 161 bin kişi kansere yakalanıyor.
Dünya Sağlık Örgütü 2012 rakamlarına göreyse deri kanserleri hariç bu rakam yılda 175 bin.
ETUI’in mesleksel kanser oranı, Türkiye’ye uyarlandığında, Türkiye’de
yılda 10 binin üzerinde kişinin işyerinde maruz kaldığı kanserojenler sebebiyle kansere yakalandığı ortaya çıkıyor.
Aynı çalışmada dünyada erkeklerde akciğer kanserinin yüzde 29’u, lösemilerin yüzde 18’i, mesane kanserlerinin yüzde 14’ü ve pankreas kanserlerinin yüzde 12’si mesleksel nedenlere bağlanıyor.
Dr. Canıvar, günümüzde mesleki kanserin tüm kanserler içindeki payının erkeklerde yüzde 10, kadınlarda yüzde 6 olduğunu belirtiyor. Kadınlarda mesleki kanser oranlarının erkeklere nazaran düşük seyretmesi kimyasal kanserojenlerin yoğun olduğu iş kollarında ağırlıklı olarak erkek işçilerin çalışıyor olmasına bağlanıyor.
Kaynak :
Aslı Ortakmaç
MUHAMMET KÜÇÜK
Yaşı:26
Hastalığı: Fıtık
“Bir buçuk yıl önce taşeron firma üzerinden Tuzla Belediyesi’ne taş işçisi olarak girdim. İşe başlar başlamaz, kafama bir baret, elime de çekiç ve balyoz verdiler, başladım kalıp söküp, taş taşımaya. Kaldırım parkelerinden, dere yatağı barikatlarına, altyapı borularına kadar betondan her şey bizim orada üretilir.
Muhammet Küçük’ün omurgasında üç fıtık var, biri felç riski taşıyor. [EREN AYTUĞ]
Biz de 12 saat boyunca beton malzemeleri, kalıplardan söker, taşırız. Tek kaldırmada yükümüz aşağı yukarı 35 kilogramı bulur, ortalama 1000-1200 kalıp döksek, günde taşıdığımız yük 35 tonu geçer. Taşeron olduğumuz için de bütün yük bizim üstümüzdedir. Zaten bu yüzden bir buçuk yılda pestilim çıktı. İşe başlamadan rapor istemişlerdi, hiçbir rahatsızlığım çıkmamıştı.
Şimdi İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi raporuna göre, sadece omurgamda üç fıtık var, biri çok büyükmüş, felç riski taşıyor dediler. Bir de boynumda çıktı. Sağ bacağımda da kemik büyümesi başladı. Hepsi de ağır yük taşımaya bağlı rahatsızlıklar. Şimdi hastane meslek hastalığı raporu verdi ama asıl sonuç Ankara’daki kuruldan gelecek. Bu arada firma beni işten çıkarmanın yollarını arıyor, ‘Sen artık işimize yaramazsın.’ diyorlar. Hastane de bölüm değişikliği gerekiyor diye yazı gönderdi firmaya. Ama başka çalışacak bölüm yok ki. Ya taş taşırsın ya taş kırarsın.
Ben de o işte çalışmam artık zaten. Daha 26 yaşındayım. Bu halde başka hangi işte çalışabilirim, onu da bilmiyorum ya! Akciğerlerimde de sorun varmış, şimdi hastanede araştırıyorlar. Bu da işe bağlı olabilirmiş.
İşyerinde beton, kalıplara dökülüp, aşağı yukarı 120 derece buharla dört saat pişer. Açıldığı zaman nar gibi olur, biz o sırada kalıpları sökmeye başlarız. Buharla birlikte beton da soluyoruz elbet. Bir de bizim oralarda beton santralleri çok, hiç yeşil ağacımız yoktur bizim, hepsi gridir. Yağmur yağdı mı balçık akar bizim oralarda. Onların da tozu yapışıyor herhalde ciğerlere.”
MUSTAFA YENİÇERİ
Yaşı:58
Hastalığı: Kan kanseri
“Mesleğim ayakkabıcılık, 25 yıl bilfiil bu işi yaptım 2000’de emekli oldum. Meslek hayatımın son 13 yılı boyunca bir fabrikanın yapıştırma bölümünde çalıştım. Mesleğim dolayısıyla yıllarca kanserojen bir kimyasal olan benzen soludum, öyle ki kimyasal artık bedenime işlemişti. Tabanları yapıştırmak için sıvı benzen kullanıyorduk. O zamanlar korunma için herhangi bir tedbir alınmıyordu, havalandırma desen nerede! Sıcakta benzen buharlaştığı için sabahtan akşama kimyasalı soluyorduk. Sonunda bende benzen alerjisi çıktı.
SGK, Mustafa Yeniçeri’nin mesleği nedeniyle kanser olduğunu kabul edip, yüzde yüz maluliyet verdi. Ancak karar Adli Tıp Kurumu tersine karar verdi. Mahkeme sürüyor. [EREN AYTUĞ]
1992’de benzen zehirlenmesi nedeniyle İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi gördüm. Kanamalı kaşıntılar, çalıştığım sürece devam etti. Ne zaman emekli oldum, o zaman alerjim de kesildi. Ama o yıllarda benzen nedeniyle kanser olacağımı hiç düşünmemiştim. Ta ki 2007’de kan değerlerim çok düşük çıkıncaya kadar. Kemik ağrıları ve halsizlik de başlamıştı aynı günlerde. Başta demir eksikliği tanısı kondu, ilaç kullandım ama halsizliğim, sırt ağrılarım geçmeyince akrabalarımın ısrarıyla başka bir kan hastalıkları uzmanına başvurdum. Biyopsi sonucu kanser çıktı.
Doktor mesleğimi sordu hastalığın benzenden olabileceğini söyledi. Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne gittim, bir dolu tetkik yapıldı.
Bu arada biz de hastalıkla benzen ilişkisini araştırdık. Prof. Dr. Muzaffer Aksoy, 1974’te benzene maruz kalmak sebebiyle kundura üreticilerinde kan kanserlerine yakalanma riskinin arttığını kanıtlamış zaten. Hatta bu sebeple, ABD’de yapıştırıcılardaki benzen oranı düşürülmüş ama ülkemizde hiçbir değişiklik yapılmamış.
Hastanedeki uzmanlar da hastalığımın benzenden kaynaklandığını gösteren rapor hazırladı. 2009’da bu rapor, maluliyet tespitinin onaylanması için Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) Ankara’daki sağlık kuruluna gönderildi. Ama kurul, kan kanseri (multiple miyelomun) mesleki hastalıklar kategorisine girmiyor diye hastanenin verdiği raporu reddetti.
SGK’ya bağlı Yüksek Sağlık Kurulu’na başvurduk ve tetkiklerim yeniden incelendi, 2011’de Yüksek Sağlık Kurulu da mesleğim nedeniyle kanser olduğumu kabul edip, yüzde yüz maluliyet verdi. Biz de maluliyet maaşına hak kazanmak için işlemlere başladık. Ne var ki bu kez de kararı Adli Tıp Kurumu bozdu. Şimdi mahkeme süreci devam ediyor.
İki kez kemik iliği nakli yaptırdım, defalarca kemoterapi gördüm. Bir keresinde durup dururken köprücük kemiğim kırıldı. Tam iyileşmiştim, bu kez de kolum omzumdan dirseğime kadar kırıldı. Doktorlar bu kırıklara hastalığın yol açtığını söylüyor.
Ağrılarım sebebiyle hiçbir işte çalışamıyorum, tedavi masraflarımı karşılayabilmek için banka kredilerine saldırdım, borçlarım bitecek gibi değil. Emekli maaşımdan biraz daha fazla olacak diye maluliyet maaşı bağlansın istemiştim. Bir de hastalık sebebiyle kanser olduğum onaylanırsa, işverene tazminat davası açabileceğim. O zaman belki borçlarımın bir kısmını ödeyebilirim.
Ama en önemlisi, benim davam örnek olsun, hiç olmadı bundan sonra bu sektörde çalışanların sağlığı için gerekli önlemler alınsın istiyorum. İşverenler doğru düzgün tedbir alır, devlet işyerlerini doğru düzgün denetler belki.”
MEVLÜT TEKE
Yaşı:45
Hastalığı: Akciğer zarı kanseri
Mevlüt Teke “Hiçbir önlem almadan girerdim.” dediği gemilerde asbeste maruz kaldı. Şimdi akciğer zarı kanseri ile mücadele ediyor. [EREN AYTUĞ]
“Yaklaşık bir yıl önce nefes darlığı başladı aniden. Doktora gittim, astım tanısı kondu, tedavi gördüm. Şikâyetlerim geçmeyince başka doktorlara da başvurdum. Altı ay önce ciğerlerimin su topladığı anlaşıldı, 3000 cc su birikmiş. Hemen hastaneye yatırıldım ve 2000 cc suyu çektiler. Nefeste hemen bir rahatlık olunca, iyileştim sandım.
Doktorlar başta tanıyı söylemediler, kanser olacağım aklımın ucundan geçmiyordu tabii. Meğer hastalığım akciğer zarı kanseriymiş. Hem de ikinci yarının ikinci evresine ilerlemiş. Zaten dördüncü evrede pek bir tedavisi de yokmuş. Tanı konur konmaz kemoterapiye başladım, sonra ameliyat oldum; şimdi kemoterapi devam ediyor. Tahlil sonuçlarıma göre tedaviye nasıl devam edileceğine karar verilecek.
Bu arada çok kilo kaybettim, kemoterapinin yan etkileri yüzünden hiçbir şey yapamaz hale geliyorum. Daha yeni ayağa kakabildim ama gelecek hafta yine kemoterapi göreceğim. Doktorlar, hastalığımın tek sebebinin asbeste maruz kalmak olduğunu belirtiyor. 1990’lı yıllarda asbestle çalıştım. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin dekanı olan doktorum Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel’in asbeste maruz kalmak ve kanserle ilgili araştırmaları var. Yaptığım işleri öğrenince, mesleğim yüzünden asbeste maruz kaldığımı ve bunun için rapor almam gerektiğini söyledi.
Aslında elektrik ustasıyım, bizim işimizde, mesela tersanelerde olduğu gibi doğrudan asbestle çalışılmaz. Ama 1990’dan sonra İzmir’de makine kimya sektöründe çalıştım. Çelik fabrikasında elektrikçi olarak işe başladığım halde, iki üç yıl dökümcü olarak görev yapmak zorunda kaldım. Çelik hammaddeyi dökümhanede 1500-2000 derece sıcaklıkta eritirdik. Koruyucu malzeme olarak da asbestten imal edilmiş eldivenler, tozluklar kullanırdık. Tabii asbestin kanser yapıcı etkisini bilmiyorduk o zaman.
Bir de çok iyi bir yalıtım malzemesi olduğu için çıraklık dönemimde büyük motorlarla çalışırken, asbesti macun gibi kullanırdık. Sonrasında da tersanelerde gemilerin elektronik panellerini, elektrik tesisatlarını söktüm. Gemi söküm işinde de ciddi asbeste maruz kalma riski varmış ama bilmiyorduk ki. Hiçbir önlem almadan girerdim gemilere.
Oysa işimi çok severek yapıyordum, 27 sene ekmeğimi bu işten kazandım. Asbeste maruz kalmam da toplasam üç buçuk dört yıldır ama uzmanlar bir saatlik maruziyetin bile kansere neden olabileceğini söylüyor. Şimdi malulen emekli olacağım. Çalışacak halim kalmadı zaten. Bir de böyle bir hastalık başıma gelince son günlerimi çocuklarımla ailemle geçirmek istiyorum artık.
Aslında öyle dava açmayı falan hiç düşünmezdim, meslek sebebiyle de olsa, takdir-i İlahi işte. Ama hastalık yüzünden uzun süre işe gidemeyince, ikramiyelerim kesildi. Raporlarımı bildirip, SGK’dan maaş almam gerekiyor ama bu işlemler üç dört ayı buluyor. Tedaviler pahalı, ailem, yakınlarım olmasa bu sürecin altından kalkamazdık. İşte bu yüzden mesleki hastalık raporu alıp, mahkeme sürecini başlatmayı düşünüyorum.”
ZAFER AÇIKGÖZOĞLU
Yaşı:28
Hastalığı: Karaciğer yetmezliği
“Geçen sene 14 Haziran gecesi yoğun bakım servisinin camlarını silerken, alt katları temizlemek için beni çağırdılar. Yağış nedeniyle kanalizasyon taşınca, laboratuvarı su basmış… Önce odaya girdim, çek baslarla suları çektik. Amirim, lağımın içine girip, kanalı açmamı istedi. Ben de girip, tıkalı kapağı kaldırmaya çalıştım. Bir anda fışkıran basınçlı suyla yere yuvarlandım. Bütün lağım pisliği üzerimden geçti. Bir iki gün sonra o gece kanalizasyonda çalışan kim varsa hastalanmaya başladı. İshal, bulantı karın ağrısıyla acil servise başvurduk birkaç kez. İki hafta kadar sonra durumum daha da kötüleşti. Ayaklarımdan gelen bir sızıyla bulantı ve kusma başladı, bilincimi kaybetmişim.
Çok kilo kaybeden Zafer Açıkgözoğlu, ikinci karaciğer naklini bekliyor. [EREN AYTUĞ]
Gözümü açtığımda yoğun bakımdayım. Karaciğer yetmezliği sebebiyle kadavradan karaciğer nakledildi. Ama ameliyattan kısa bir süre sonra vücudum nakledilen karaciğeri reddetti. Karnımda şişkinlik başladı, şekerim fırladı bu yüzden. Şimdi ikinci nakli bekliyorum. İnşallah bu kez iyi olacak. Bu hastalık sebebiyle çok kilo kaybettim, 43 kiloyum şimdi. 28 yaşındayım, daha önce hiç hastalanmadım bile!
Yoğun bakıma alındığım gece doktor kardeşime hastalığımın kanalizasyondan kaptığım bir mikroptan kaynaklandığını söylemiş. Yapılan tahlillere göre Hepatit A üzerine bir de kanalizasyondan kapmış olabileceğim mikrop nedeniyle hastalandığımı söylüyor doktorlar. İşe başladığım günlerde tıbbi atıkları taşırken, elime iğne batmıştı, biraz kanadı. Hepatit A mikrobu da oradan bulaşabilirmiş.
Ama kanıtlamak mümkün değil, hiç önemsememiştim ki! Gelen uzmanlar, çalışmaya başlarken eğitim alıp almadığımı sordu, almadık! Bu olaydan sonra hastane personeline eğitim vermeye başladılar.
Hastalığım o lağımdan bulaştı, bunu ben biliyorum. Ama şimdi tek isteğim iyileşmek. İkinci nakil başarılı geçsin, başka bir şey istemiyorum. Yaşarsam, malulen emekli olacakmışım. Şimdi bunları düşünemiyorum bile, sonum ne olacak, yaşayacak mıyım bilmiyorum ki! Taşeron İşçileri Çalışma ve Dayanışma Derneği vasıtasıyla yürütülen dava süreci devam ediyor, hastane yetkilileri bizden daha yüksekler, daha üstünler; belki onlar kazanırlar. Ne karar çıkarsa saygı duyacağız, elden ne gelir ki!”
METİN AKSOY
Yaşı:42
Hastalığı: Silikozis
“Meslek sahibi olmak için askerlik öncesi bir diş laboratuvarında çalışmaya başladım. Askerden dönünce diş protezi üreten bir atölyede sigortalı olarak işe girdim. Sabahtan akşama kadar kumlama işi yapıyordum, yani tesviye yapılmış metal modeli kum püskürterek parlatıyorduk.
2004’e kadar bu iş yerinde çalıştım. 20’li yaşlarımdan itibaren kuru öksürük ve nefes darlığı şikâyetlerim başladı ama doktora gitmiyordum. Ben de ihmâlkârlık yaptım işte. Aslında korkuyordum, tozları yutuyordum ama neye yol açacağını bilmiyordum. O zaman bu konuda ne bir eğitim veriliyordu ne de bir önlem alınıyordu. Patronumun da bilgisi yoktu belki. Sonra başka sektörde çalışmaya başladım. Ama şikâyetler geçmeyince, hastaneye başvurmak zorunda kaldım.
Metin Aksoy, Türkiye’de en yaygın meslek hastalıklarından biri olan silikozis ile mücadele ediyor. [ÖZGÜR TEKŞEN/AL JAZEERA]
İlk gittiğim devlet hastanesinde film çekildi, tomografi istendi. Sonuçları inceleyen hekim, acilen beni göğüs hastalıkları hastanesine gönderdi. Beni bir korku saldı. Orada bir hafta hastanede yattım. En son silikozis teşhisi konunca, bu kez Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edildim. Orada da bir süre hastanede kaldım ve Kasım 2008’de tam teşhis kondu.
Hastane başhekimi, “Tozlu, kokulu ortamlarda çalışman kesinlikle yasak. Çalışırsan ölürsün!” diye uyardı beni. Akciğerlerimde üzüm tanesi gibi dokular oluşmuş ve bu tozlar üzerini kaplamış; bu yüzden nefes alamıyormuşum.
Bu hastalık meslekten kaynaklandığından malulen emekli olmam için Meslek Hastalıkları Hastanesi raporumu Ankara SGK Sağlık Kurulu’na gönderdi.
Hastanenin verdiği rapora göre hastalık sebebiyle iş görmezlik derecem yüzde 15-20’yi geçiyor. Ne var ki aradan üç yıl geçtiği halde kuruldan hiçbir cevap gelmedi. 2011 Eylül’de raporun durumunu öğrenmek için kuruma başvurduğumda mevcut akciğer grafisinin değerlendirmeye uygun olmadığını söylediler. Uygun akciğer filmini çektirmek için pek çok kliniğe ve iki büyük devlet hastanesine başvurdum.
Sonunda istedikleri filmi çektirip, gönderdim. Nihayet Nisan 2012’de SGK raporu geldi. İş görmezlik derecem yüzde 9.3 olarak tespit edilmiş. Beni muayene edip, tetkiklerimi yapan hastanedeki doktorların verdiği kararda bu oran yüzde 15-20 iken Ankara’daki kurul beni görmeden nasıl bu oranı düşürüyor anlayamıyorum.
İş görmezlik maaşı alabilmem için derecenin en az yüzde 10 olması gerekiyormuş, bu nedenle maaş da almıyorum. Diğer taraftan hastalık yüzünden mesleğimi yapamıyorum. 40 yaşından sonra yeni bir meslek de öğrenemem. İki çocuğumdan biri engelli, evde onunla ilgileniyorum. Eşim temizliğe gidiyor, öyle geçiniyoruz. Ama tabii çok zor koşullarda.
2012’de Baro’nun ücretsiz avukat desteğiyle SGK’ya dava açtık. Adli Tıp Kurumu tetkiklerin hepsini yeniden istedi. Ama sanıyorum orada da sonuç değişmeyecek, temyiz diyorlar, orada da hiçbir değişiklik olmayacak ki. Yapacak bir şey yok, kapanıp gidecek artık bu mesele. Ben de hastalandığımla kalacağım işte.”
AHMET D.
Yaşı:41
Hastalığı: Kurşun zehirlenmesi
“Kendimi bildim bileli metal sanayiinde çalışıyorum. Okumadım. Önce küçük atölyelerde akü hammaddesi ve yedek parça üretimi yapan tesislerde işçilik yaptım. Son 14 yıldır kurşun saçma üretimi yapan bir fabrikadayım. Bu işe çıraklıktan başladım, şimdi usta oldum. Hep kurşunla çalıştım. Saçma üretimi için kurşunu büyük kazanlarda eritiriz. Bu kazanların üzerinde de havaya karışan metali çekmek için kocaman fanlar olur.
Hastalığı nedeniyle Ahmet’in iş yerinde çalıştığı bölümü değiştirmişler. [EREN AYTUĞ]
Çalıştığım tesiste havalandırma sistemine gerçekten çok dikkat ediliyor. Ama eriyen kurşun, havaya karışıp bir şekilde vücuda giriyor işte. Aslında kurşundan korunmak için düzenli eğitimler alıyoruz; yüz maskesi, koruyucu giysiler kullanıyoruz ama benim bünyem kurşuna hassas. Kimisinin vücudu çabuk atar, benim vücudumda kurşun birikiyor.
Neyse ki iş yerim her üç ayda bir kan tahlili yaptırıp, vücuttaki ağır metal miktarını tespit ettiriyor. Benim sonuçlar hep yüksek çıkıyor. Başlarda kabul edilir düzeylerdeydi, zamanla tahlil sonuçları epey yükseldi.
İş yerinde yapılan son tahlilde kurşun düzeyi 44 mikrogram çıktı. 40 mikrogramın üzeri tehlikeliymiş, hemen hastaneye sevk ettiler. Hastanede bir daha test istediler; buradaki sonuç 55 mikrogram. Gerçi ben hiçbir rahatsızlık hissetmiyorum ama kurşun zehirlenmesi, ciddi hastalıklara yol açıyormuş.
Beyinde hasar yapar, kansızlık yaparmış, hatta öldürücü olabilirmiş bile. İş yerim bu konuda çok dikkatli. Şimdi hastaneden bölüm değişikliği raporu verdiler. Artık başka bir bölümde çalışacağım. Ama bazen bölüm değişikliği verilen işçileri, işten çıkarıyorlarmış. Bizde öyle sıkıntılar yaşanmaz, iş sağlığımdan kıymetli değil ya artık başka bir görevde çalışacağım.”
Muhabirin notu: Ahmet soyadını söylemek ve yüzünü göstermek istemedi. Çünkü işten atılmaktan korkuyor.
İSTATİSTİKLERDE NEDEN YOKLAR?
“İşçinin işi, her zaman sakat bırakır. Madenciler ciğerlerini tükürür. Çelik fabrikalarında çalışan delikanlıların parmakları kesiktir. Doğramacıların da parmaklarından birkaçı yoktur. Mesleğin tüm haritası bedeninizde çizilidir.” Fransız sosyolog Annie Thebaud-Mony “Çalışmak Sağlığa Zararlıdır” isimli kitabında mesleğin çalışan sağlığına etkilerini bu cümlelerle anlatıyor. Tıp literatürü de yazarı doğrulayan makalelerle dolu. Madencilerde toza bağlı akciğer hastalıkları, ayakkabı üreticilerinde lösemi, makine kimya sektöründe çalışanlarda kronik ağır metal zehirlenmeleri, acil servis doktorlarında depresyon, inşaat işçilerinde kas-kemik sistemi hastalıkları görülme riski çok yüksek. Literatür mesleklerle hastalıklar arasında bağlantı kuran araştırmalarla dolu.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verileri her bin işçi için yılda 4 ila 12 yeni meslek hastalığı vakası beklendiğini söylüyor.
Yine ILO’ya göre dünyada her yıl 160 milyon kişi çalışmadan kaynaklı hastalığa yakalanıyor.
Her yıl 1 milyon 950 bin kişi ise meslek hastalıkları nedeniyle ölüyor.
Fakat Türkiye’de bu konudaki araştırmalar son derece sınırlı. Mevcut istatistiklere göre Türkiye’de meslek hastalığı yok denecek kadar az.
Türkiye’de meslek hastalıkları ile ilgili istatistikler sadece Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kayıt altına alınıyor.
2012’de Türkiye’deki üç meslek hastanesinde toplam 2317 vaka tespit edildi. Ancak SGK kayıtlarına göre, bunların sadece 395’i meslek hastalığı olarak kabul edilerek kayıtlara geçti.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) rakamlarına göre Mart 2014 itibariyle Türkiye’de 8 milyon 788 bini kayıt dışı olmak üzere 25 milyon 583 bin işçi çalışıyor.
SGK kayıtları meslek hastalığına bağlı ölüm sayısının 2012’de sadece bir, 2011’de ise 10 olduğunu gösteriyor.
2013’teki ölüm sayısı ise henüz net değil. Çünkü kurumun gönderdiği “Kayıtlara giren ve işlemleri tamamlanan dosyalar” istatistiklerine bu veriler henüz işlenmemiş.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyesi Dr. Coşkun Canıvar “SGK istatistiklerinde yıllara göre belirtilen rakamlar, aslında o yılın vakalarını değil, o yıl maluliyete hak kazanan ve kayda geçen dosya sayısını gösteriyor. Yani ülkede yıllara göre ortaya çıkan meslek hastalıklarını takip edebileceğimiz sağlıklı bir kayıt sistemi bile bulunmuyor.” diyor.
Meslek hastalıkları alanında ilk akla gelen isimlerden, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü eski üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Akkurt, “SGK’nın İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları (İKMH) kolu, işlemi bitmiş maluliyet-tazminat-mahkeme bariyerlerini aşmış 300-500 vakayı, meslek hastalığı diye ulusal ve uluslararası alana lanse ediyor. Meslek hastalıklarını tıbbi anlamda saptayacağımız, kayıt altına alacağımız bir sistemimiz olmadığından gerçek anlamda hangi sektörlerin hangi hastalıklar için bir risk faktörü olduğunu bilmemiz mümkün değil. Dolayısıyla bu alanda çözüme yönelik ciddi bir adım atmak da imkânsız.”
Meslek Hastalıkları ve İş Kazaları Araştırma ve Önleme Vakfı (MESKA) Yönetim Kurulu üyelerinden Dr. Özkan Kaan Karadağ, sağlık politikalarının belkemiğini oluşturan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun aslında çok açık bir şekilde meslek hastalıklarının istatistiklerini tutmayı Sağlık Bakanlığı’nın görevi olarak tanımladığını hatırlatıyor: “Ama 1930’dan bu yana bakanlık bu görevini unutmuştu. Bugüne kadar bünyesinde sadece bakanlığa bağlı çalışanların sağlığıyla ilgilenen bir birim varken, bir iki ay önce bu birim, tüm çalışanların sağlığını kapsayan bir şubeye dönüştürüldü.” Şubenin adı olsa bile sorularımızı cevaplayacak yetkililere ulaşmak henüz mümkün değil. Zira şube içi görevlendirmeler hâlâ devam ediyor.
İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Salih Çalık “Çalışma Bakanlığı’na ulaşan vakalar, tazminat ya da iş görmezlik maaşına hak kazanıp, kazanmamasına göre değerlendiriliyor. Bu yüzden de bizden ve diğer meslek hastanelerin mesleki hastalık tanısı koyduğu vakaların sadece yüzde 13’ü onaylanabiliyor.” diyor.
Dr. Çalık’a göre meslek hastalıkları isimli gayya kuyusunun tek sorunu eksik tutulan istatistikler ve tazminat ödemek istemeyen kurumlar değil. “En başta hasta, meslek hastalığını saklamak istiyor.” diyor başhekim. “Adamın akciğerinde iş yerinde soluduğu toza bağlı kocaman bir leke var, ‘bu işte çalışmaya devam edersen hayatını kaybedersin!’ diye uyarıyoruz, ‘hastalığımı işverene bildirmeyin, işimden olurum’ diye yanıtlıyor bizi.” Nitekim söyleşimiz sırasında “Hastalıklarımızın işverene bildirilmemesi” talebiyle iki dilekçe iletiliyor başhekimliğe.
Dr. Çalık, çoğu çalışanın meslek hastalığından dahi haberdar olmadığını söylüyor. “Hasta, bağlı olduğu SGK şubesine sevk almak için gittiğinde, oradaki görevli bilinçli ya da bilinçsiz bize gelmesi için sevke gerek olmadığını belirtiyor. Oysa çalışan sevk almadan başvurursa, dosyası kayıtlara geçmez. Bir şekilde sevkini alıp, bize geldi diyelim. Hastanenin uzman kurulu, hastalığı değerlendirip, mesleki hastalık tanısı koyuyor. Çalışanın ‘mesleğinden ötürü hasta’ olduğunu tespit ettirmesi için raporumuz da yeterli değil. Bu raporlar, değerlendirilmek üzere SGK’ya bağlı sağlık kurullarına gönderiliyor. Kurullar, hastayı bile görmeden, dosya üzerinden değerlendirme yapıp, karar veriyorlar.
SGK ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na eleştirileri, bu konudaki sorularımızı ilettik. Ancak haberin yayınlandığı tarihe kadar sorularımız yanıt vermediler.
En yaygın meslek hastalıkları
Türkiye’de SGK’nın verdiği bilgilere göre en çok görülen meslek hastalıklarının başında, toza bağlı gelişen akciğer rahatsızlıkları var
Slikozis en yaygın olanlarından. 2000’lerin başından itibaren artan kot kumlama atölyelerinde hiçbir güvencesi olmadan çalışan işçilerinin peş peşe gelen ölüm haberleriyle gündeme taşındı bu hastalık. Silika kullanan kot taşlama atölyeleri kapatıldı. Kot taşlamada hastalığa yol açan ‘silika’nın kullanımı yasaklandı. Ama silika sadece kot taşlamada değil, başta seramik ve diş protezleri üretimi olmak üzere birçok sektörde daha kullanılıyor. Dolayısıyla binlerce çalışan hâlâ silika soluyarak hastalanıyor.
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi’nde 2008’de yapılan bir çalışmaya göre üç diş teknisyeninden biri slikozis hastası. Kamu çalışanı olan beş teknisyenin birinde slikozis görülürken, özel sektörde çalışan her iki teknisyenden biri slikozise yakalanıyor.
Çünkü kamu görevlilerinin haftalık mesai süreleri 40 saatle sınırlıyken, özel sektörde teknisyenler haftada ortalama 72 saat çalışıyor.
Dr. Çalık da bu verileri doğruluyor ve ekliyor: “2008’de çıkarılan bir düzenlemeyle üç ayda bir diş teknisyenlerinin akciğer filmleri, bağlı oldukları meslek hastalıkları hastaneleri tarafından değerlendiriliyor. Görevime başladığım yıl hastanemize toplam 1100 akciğer filmi ulaştı ve 965’inde slikozis tespit edildi.”
Çalışırken kanser oluyorlar
Başta slikozis ve diğer pnömokonyozlar (Toza bağlı gelişen akciğer rahatsızlıkları.), makine kimya sanayiindeki işçilerde rastlanan ağır metal zehirlenmeleri olmak üzere az da olsa bir grup hastalığın meslek bağlantıları biliniyor ve yeterli olmasa da denetimleri yapılıyor. “Oysa mesleğe bağlı oluşan kanserler, meslek hastalıklarına bağlı ölümlerin en önemli nedenleri arasında ve bunu önlemek için hiç bir düzenleme yok.” diyor Dr. Canıvar.
Avrupa Ticaret Birliği Enstitüsü (ETUI)’ne göre dünyada tüm kanser vakalarının yaklaşık yüzde 8’ini mesleğe bağlı kanserler oluşturuyor.
Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı’nın 2009 kanser istatistiklerine göre, Türkiye’de her yıl 161 bin kişi kansere yakalanıyor.
Dünya Sağlık Örgütü 2012 rakamlarına göreyse deri kanserleri hariç bu rakam yılda 175 bin.
ETUI’in mesleksel kanser oranı, Türkiye’ye uyarlandığında, Türkiye’de
yılda 10 binin üzerinde kişinin işyerinde maruz kaldığı kanserojenler sebebiyle kansere yakalandığı ortaya çıkıyor.
Aynı çalışmada dünyada erkeklerde akciğer kanserinin yüzde 29’u, lösemilerin yüzde 18’i, mesane kanserlerinin yüzde 14’ü ve pankreas kanserlerinin yüzde 12’si mesleksel nedenlere bağlanıyor.
Dr. Canıvar, günümüzde mesleki kanserin tüm kanserler içindeki payının erkeklerde yüzde 10, kadınlarda yüzde 6 olduğunu belirtiyor. Kadınlarda mesleki kanser oranlarının erkeklere nazaran düşük seyretmesi kimyasal kanserojenlerin yoğun olduğu iş kollarında ağırlıklı olarak erkek işçilerin çalışıyor olmasına bağlanıyor.
Kaynak :