• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Haber Mevzuat Iyi, Denetim Yok !

Türkiye yıllardır iş ve işçi güvenliği konusunda sorunlu bir ülke. 12 yılda 14 binden fazla işçi iş kazalarında öldü.[1] Son dönemde ciddi yasal düzenlemeler yapıldı. Özellikle AB ile uyum sürecinde adımlar atıldı. Ama hâlâ sıkıntı var.

Türkiye’de en fazla iş kazasının yaşandığı yerlerden biri olan Tuzla tersaneler bölgesinde ilerliyoruz. Her tarafta iş güvenliğinin önemini vurgulayan büyük işaret levhaları asılmış. Bu levhalardaki uyarılar ciddiye alınsa, uygulamada daha hassas davranılsa bütün o ölümler yaşanır mıydı acaba diye düşünmekten kendini alamıyor insan.

Yan yana dizili tersane girişlerinde yoğun güvenlik önlemleri var. Firma çalışanı değilseniz giriş-çıkışlar için özel izin gerekiyor. İçeri girdiğiniz andan itibaren de tansiyonu yüksek bir koşuşturma karşılıyor sizi. Arada kırmızı tulumlarıyla diğer işçilerden ayrılan bir grup personel göze çarpıyor. Risk seviyesine göre ‘çok tehlikeli sınıfı’nda bulunan tersanede iş güvenliğine yönelik önlemler, bu ekibin kontrolü ve sorumluluğunda yürütülüyor.

haber.jpg


Soma faciası Tuzla’daki işçileri de derinden etkilemiş.

Kaptanoğlu Holding’e ait DESAN Tersanesi’nin İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Fatih Çimen’le görüşüyoruz. Burada en son ölümlü iş kazası 2008 yılında yaşanmış. “Biz tersaneler bölgesi olarak geçmişte çok kötü tecrübeler yaşadık, ölümlü kazalar, büyük yangınlar meydana geldi.” diyor Fatih Bey. “Bu nedenle işveren bir daha bu olayların olmaması için her türlü önlemin alınmasını istiyor.” Bugün ekibinde 18 kişi çalışıyor. “Buna rağmen ben hep diken üstündeyim. Sürekli telsizim açık, iki telefonumu yatarken bile yanımdan ayırmıyorum. İnsan canı söz konusu olan. O yüzden de ben önce vicdanıma hesap veriyorum bu işi yaparken.” Soma’da yaşananlar onu derinden etkilemiş: “Çok büyük bir kayıp yaşandı. Biliyorum uzaktan konuşmak belki doğru değil ama inanıyorum ki gerekli önlemler alınsaydı, bu kaza yaşanmazdı.”

15 yıldır iş sağlığı ve güvenliği üzerine çalışan ve bu alanda şirketlere danışmanlık yapan Ali Rıza Tiryaki de “Ülke tarihinin en büyük kazalarından birini çok kısa bir süre önce Soma’da yaşadığımız için bunun yarattığı bir psikolojik çöküntü ve bir kaygı var herkeste” diye başlıyor sözlerine: “Ancak Türkiye, birçok alanda olduğu gibi burada da bir paradokslar ülkesi. Soma’daki facia sonrasında ülkemizde hiçbir dönemde iş sağlığı ve güvenliği bu kadar çok konuşulmamış, hiç bu kadar çok insanın meselesi haline gelmemişti.”

Bu yazı için görüştüğümüz hemen herkes röportaj sırasında Soma’da yaşanan faciaya muhakkak değindi. Çünkü hepsine göre Türkiye’de iş güvenliği ve sağlığına dair genel durumu anlatan en yakın ve acı örnek Soma’da yaşananlardı. Bu olay, aynı zamanda neden bir an önce bu alanda acil adımlar atılması gerektiği sorusunun da cevabı olmuştu.

Türkiye tarihinde işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesine dair kanuni ihtiyaç ilk kez, yine kömür madeni ocaklarında çalışan madencilerin durumları ile ilgili gündeme gelmiş. 1921’de TBMM, o dönemlerde yabancıların işlettiği Zonguldak maden ocaklarında çalışan işçilerin mağduriyetini gidermek için bazı düzenlemeler yapmış, madencilere ve ailelerine yeni haklar tanımış.

Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliği 2005’te başlayan Avrupa Birliği müzakere süreciyle birlikte daha çok konuşulur oldu.

1.jpg

Ali Rıza Tiryaki 15 yıldır iş sağlığı ve güvenliği uzmanı. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun geç atılmış olsa da çok önemli bir adım olduğunu düşünüyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006–2008 yılları için Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Politika Belgesi hazırladı. Aynı belgenin 2009-2013 için hazırlanan versiyonunda işçi güvenliği konusunda ayrı bir kanun çıkarılması hedeflendi. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ise iki yıl önce Anayasa’ya girdi.

“Türkiye son 30 yıldır hızla değişiyor. Endüstri büyüyor, çeşitleniyor; mekanizasyon ve kimyasal kullanımı yaygınlaşıyor. Bütün bunlara paralel olarak da iş sağlığı ve güvenliğine ihtiyaç artıyor. Bu ihtiyaçlara cevap veren yeni düzenlemeler uzunca bir dönem yapılmamıştı. O yüzden bu kanunun geç ama önemli bir adım olduğunu düşünüyorum” diyor Ali Rıza Tiryaki.

Yasa, bu alanda çalışan başka uzmanlara göre oldukça kapsamlı ve uluslararası normlarla uyumlu. “Kanunun her şeyden önce işçiler ve kamu çalışanları dâhil tüm kesimleri kapsaması önemli” diyor Murat Çakır. İşçi ölümlerini görünür kılmak, bu konuda farkındalık yaratmak amacıyla 2011 yılında bir araya gelen sendikalar, bağımsız inisiyatifler ve meslek örgütlerinin oluşturduğu İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Koordinatörü olan Çakır’a göre şu anda Türkiye’nin AB standartlarında, çalışanı koruyan bir yasası var. Kanun, öncelikle işverenleri, çalışanlarının işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü tutuyor. Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapılmasını da yine işverenlerin yükümlülükleri arasında sayıyor.
2.jpg

Kırmızı tulumlu çalışanlar iş güvenliğinin denetiminden sorumlu.

Demir-çelik sektörünün devlerinden İÇDAŞ İş Sağlığı ve Güvenliği Mesul Müdürü Agâh Ayhan da, 6331 sayılı kanun ve bu kanun ile çıkarılan yönetmeliklerin iş sağlığı ve güvenliği konusunda yapılacak çalışmalar için yol gösterici olduğunu düşünüyor. Ancak Ayhan’a göre Türkiye, bu anlamda daha henüz yolun başında: “İş güvenliği ve sağlığı konusunu, ülkemizde yeni doğmuş bir bebeğe benzetiyorum. Bir bebeğin gelişim sürecinde çeşitli zorluklar nasıl yaşanıyorsa bu sistemin de gelişmesi belli bir zaman alacak ve istenen hedeflere ulaşılmasında bebeğin yürürken düşmesi gibi çeşitli zorluklar muhakkak olacaktır.”

Bu süreçte son adım Temmuz’da atıldı.

Soma faciasında ölen madencilerin ailelerine yardımcı olabilmek hem de mevcut iş kanunun eksiklerini giderebilmek için hazırlanan tasarı temmuz ayında TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. [1]

İş ve iş yeri güvenliği ile ilgili tasarıda iki madde öne çıkıyor.

10 ve daha fazla çalışanı olan ve ‘çok tehlikeli’ sınıfında yer alan iş yerlerinde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekiminin yanı sıra sağlık personelleri görevlendirilecek.

Sağlık raporları iş yeri hekiminden, iş hekiminin olmadığı yerlerde raporlar devlet hastanelerinden veya aile hekimlerinden alınacak.

İş sağlığı ve güvenliği uzmanları düzenlemelerle ilgili temel bir soruna dikkat çekiyor: Kâğıt üzerinde yazılanların, pratikte uygulanmaması.“Çünkü bu alanın paydaş sayısı çok.” diyor iş sağlığı ve güvenliği uzmanı Onur Gökulu: “Bir tarafında devlet var, bir tarafında işverenler ve örgütleri, üçüncü tarafta da çalışanlar, sendikalar ve meslek örgütleri bulunuyor. Her taraftan aynı ciddiyet ve yaklaşım önemli yoksa çıkartılan hiçbir yasa işe yaramaz.”

3.jpg

Türkiye’de son 12 yılda 14 binden fazla işçi iş kazalarında öldü.

Bu konuda işverene düşen en büyük sorumluluk yasanın zorunlu kıldığı uygulamaları eksiksiz, maliyetten kaçınmadan yerine getirmek. “Ücret pazarlığı yaparsınız ama iş güvenliğinin gereklerini tartışamazsınız.” diyen Murat Çakır, küreselleşen bu dünyada daha fazla dışarı açılma niyetinde olan bir sanayinin uluslararası rekabet gücü olması için temel ihtiyacının daha az kayıpla, motivasyonu daha yüksek insanlarla çalışması olduğuna inanıyor: “İşverenlerin insan sağlığına önem vermeden üretim yapabileceğini düşündükleri dönemler geride kaldı artık. Bu imaj kaygısının devlet ayağında da olması gerek. Hangi devlet her yıl binden fazla işçisini iş kazasında kaybetmiş olmakla anılmak ister?”

Devletin, hayati önem taşıyan ikinci görevi bu yasal düzenlemelerin uygulama safhasını denetleyecek sağlıklı bir sistem kurabilmek. “En büyük sıkıntı da bu” diyor Fatih Çimen: “Ben çok tehlikeli sınıfında bulunan bir işletmeyim ama bir senedir hiç bir denetim geçirmedim. Denetim geçirmeyince ne oluyor? İşveren yaptırım konusunu biraz daha kulak arkası edebiliyor. Yaşanan iş kazalarından sonra işverene ciddi bir ceza da uygulanmayınca her şey eskisi gibi devam ediyor.”

İşi ucuzlatan ve çalışanları için hiçbir güvenlik önlemi uygulatmayan taşeron firmaların varlığı ile kayıtsız işçi meselesi de gündeme geldiğinde iş sağlığı ve güvenliği konusu iyice denetlenemez bir hale dönüşüyor.

Uzman Onur Gökulu’ya göre, sistemin yürümesi için baskı gücünü iş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimlerinin oluşturması gerekiyor Bunun için de bu elemanların maaşlarını patrondan değil, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın işveren ve sendikalarla beraber oluşturduğu bağımsız bir fondan alması gerek.

Böyle bir sistem olmadığı için şu andaki uygulamada işyerlerinde risk analizlerini yapıp, alınacak güvenlik tedbirlerine ait önerilerde bulunacak personelin çalışma biçimi işverenin aldığı kararlarla sınırlanıyor.

4.jpg

Çalışma Bakanlığı ve ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) verilerine göre 2012’de yaklaşık 75 bin iş kazası oldu.

Kendi haklarını korumak için talepte bulunması gereken üçüncü ayak yani çalışanlar, sendikalar ve meslek örgütleri tarafında ise yine sıkıntılı bir durum var. Kimya Mühendisleri Odası’ndan Ercan Arslan yıllarını sendikacılık faaliyetleri içinde geçirmiş, Türkiye işçi hareketi içinde iş sağlığı ve güvenliğini talep edecek bir kültürün olmadığından şikâyetçi: “İşçi sendikaları ve işçilerin gündemlerinde öncelikle ücret talepleri, ikinci sırada ise işten atılmama mücadelesi var. İş sağlığı ve güvenliği sonra geliyor. Bu talebin güçlendirilmesi, toplu iş sözleşmelerine sokulması gerek ama buna dair talep olmuyor.”


Konuştuğumuz hemen herkesin yaklaşımı benzer. Düzenlemeler iyi ama uygulamayı görelim. Beklenti denetimlerin sıkılaştırılması, Türkiye’nin çok ölümlü işçi kazlarını yaşayan ülkeler listesinden çıkması.[2]

5.jpg

Fotoğraf Tuzla’dan. Burası Türkiye’nin gemi inşa sektörünün merkezi.

6.jpg

Tuzla tersaneleri özellikle 2007’den beri sık sık iş kazlarıyla gündeme geldi. 2000’e kadar gemi inşa sanayii yüzde 10 kapasite ile çalışıyordu. İşçi sayısı 1000-1500 arasıydı. Tersanelerin iş yükü arttıkça iş sayısı 35 bine kadar çıktı. (Kaynak:
Please, Giriş Yap or Kayıt Ol to view URLs content!
)

7.jpg

Türkiye’de iş güvenliği uzmanları temel sıkıntının mevzuatta olmadığını, denetim yetersizliği olduğunu söylüyor.

8.jpg

Türkiye’de en çok kaza madencilik ve taş ocağı sektöründe oluyor.
9.jpg

Ölümlü tersane kazalarının nedenleri çoğunlukla yüksekten düşme, elektrik çarpması, patlama veya sıkışma oluyor.
10.jpg

Kaynak, boyama ve taşlama işlerinde çalışan işçilerin sağlığını tehdit eden faktörlerin başında zararlı kimyasallara maruz kalma geliyor. Gürültü nedeniyle işitme kaybı yaşayanlar da var.

11.jpg

Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliği 2005’te başlayan Avrupa Birliği müzakere süreciyle görünür oldu.
12.jpg

İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu iki yıl önce Anayasa’ya girdi.
13.jpg

Uzmanlar Türkiye’nin İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nu uluslararası standartlara uygun buluyor.

Türkiye’de son 12 yılda 14 binden fazla işçi iş kazalarında öldü.
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
Üst